Temren : Kırmızı

KIRMIZI

            Manzarası olmayan bir çay ocağında gözüne kestirdiği bir sandalyeye geçip oturdu. İki çay söyledi ve çantasından kitabını çıkardı. Neden iki tane çay söyledi?

 

            Okumaya başladı biraz. Güzel bir kitaptı, dertli bir kitaptı. Vurucu cümleleri vardı yazarın. Severdi bu yazarı. Tüm kitaplarını çıkar çıkmaz almıştı.

 

            Sonra başını kaldırıp biraz manzaraya bakmak istedi. Bulamadı. Kızıl saçlarını rüzgâra değdirmek… Kitapta böyle bir sahne vardı sanırım ama olmadı. Çay ocağında ne bir manzara ne de hafiften esen bir rüzgâr vardı. Kalabalık şehrin arka sokaklarının birinde, umutsuz gönül amelelerinin uğradığı izbe bir yerdi sadece. Çay olsun da gerisi mühim değil kıstaslılarının tercihi bir ocak.

 

            Çayından bir yudum alıp kitabı yine bıraktı. Çantasından slim sigarasını yakıp kırmızı rujunun izini bırakmak istedi sigara izmaritine ama sigara içmiyordu ki! Sanırım yine kitapta okumuştu bu olanları da. Biraz afalladı. Etrafına baktı. Slim sigara içen birini aradı ama bulamadı. Vazgeçti sonra. Kitabı eline aldı, devam etti okumaya.

 

            Uzun bir süre okudu. Çay ve kelimeler arasında gitti geldi bir müddet. Sonra durdu. Bildiğin durdu. Zaman durdu. Kelimeler durdu. İnsanlar durdu. Gözlerinin dolduğunu anladı. Bir damla süzüldü gözlerinden. Gözleri durmadı. Süzüldükçe damlalar zaman akmaya başladı. Zaman kadar hızlı aktı gözyaşları. Sonra gözlerinin içine baktı ve anlatmaya başladı. Gözlerinin içine bakmak onu rahatlatıyordu. Gözlerine bakmasını seviyordu. Anlattı bu yüzden içinde ne varsa gözlerine baka baka. Yoruldu sonra. Durdu. Bu defa sadece o durdu. Kendisine doğru bakan bir çift göz olduğunu fark etti. Karşısında değildi. Onun gözleri değildi. Şaşırdı! Yan masadaki, üniversite öğrencisi olduğunu tahmin ettiği bir gencin gözleriydi ona bakan. O da şaşırmış olmalıydı anlattıklarına. Acaba deli miydi? Evet öyleydi. Aldırış etmedi. Aldırış etmemesi gerekiyordu çünkü.

 

Kalkmak istedi ama daha çayı bitmemişti onun. Hatta bir yudum bile almamıştı. Sormak istemişti ama vazgeçti. Vardır bir sebebi dedi kendince. Kitaba baktı. Eline baktı. Sigarasını söndürdü. Ne zaman yakmıştı ki? Hatırlayamadı. Üzerinde saçları gibi kırmızı bir iz bıraktığı izmarite baktı. Kelimelerini de söndürdü. Aslında söndürdüğü bir dünyaydı. Dünyasıydı kimselerden habersiz yaşadığı. Dumanı gözlerinde tüten, alevi yüreğinde yanan dünyasıydı. Kitabını kapattı, çantasına koydu, ayağa kalktı ve bir dünya ayağa kalktı onunla. Çay bardakları kalktı ayağa. Kitaptaki kızıl saçlı kadın kalktı ayağa. O kalkmadı.

 

Etrafına baktı, kimseyi göremedi. Ne diğer müşteriler, ne de çay getiren delikanlı çaycı. O an anladı söndürdüğü dünyasında sadece kendisinin yaşadığını.

 

Ve usulca yürüdü en yakın kitapçıdaki yeni dünyasına doğru…