Yasin Taçar : Kültür Sohbetleri

KÜLTÜR SOHBETLERİ

Dursun Gürlek’in Karınca Huzura Varınca adlı kitabının alt başlığı Kültür Sohbetleri. Özellikle alt başlık, nasıl bir kitapla karşı karşıya olduğumuzu göstermeye yeterli. Gürlek Hoca o kadar zengin bir panorama sunmuş ki kitap içerisinde yüzlerce yılın kültür birikimini saklamış.

Hadis Hafızı Şeyh Ahmed Siyahi, İmam Şaffi Hazretleri, 3. Mustafa’nın Bir Dörtlüğü, Menderes’in Dramı, Adam Yutan Minare, Server Dede’nin Sırrı, Camideki Rektör: Erol Güngör, Fatma Aliye Hanım ve Eserleri, Yumurta ve Bal ile Yapılan Cami, Muallim Cevdet’in Gözyaşları…

Yukarıda saydıklarım yazı başlıklarından sadece birkaç tanesi. Zenginliği göstermek için yeterlidir diye düşünüyorum. Gürlek Hoca’nın eserleri padişahları, yazarları, siyasetçileri, hatıraları, kerametleri kapsıyor. Karışık bir liste gibi gelebilir ama eser zenginliğini ve güzelliğini buradan kazanıyor asıl. Yüzlerce yılın içerisinden öyle pasajlar seçiyor ki bu toprakların kültürü, insanı, insanının kıymetleri, inancı, ilmi birikimi büyük bir resim halinde ortaya çıkıyor.

“Hz. Osman diyor ki:

‘Zayi olan şeyler şunlardır:

Soru sorulmayan alim. Amel edilmeyen ilim. Kabul edilmeyen doğru fikir. Kullanılmayan silah. Namaz kılınmayan mescid. Okunmayan Kuran-ı Kerim. Fakirlere verilmeyen mal. Binilmeyen at. Yalnız dünya için elde edilen ilim. Sefer için yemek hazırlamayan uzun ömür.’”

“Kasımpaşa Mezarlığı’nın içinde “Meyyitzade Kabri” adı verilen bir mezar taşı vardır. Evliya Çelebi sağa sola başvurarak en ince noktalarını tespit etmiş ve Seyahatnamesi’nde (bu mezar taşının hikayesini) anlatmıştır:

‘Bu Meyyitzade’nin babası Eğri Savaşı’na gidecekti. Karısı gebe idi. Adamcağız kadını nereye ve kime bırakacağını bilmiyordu. Ellerini kaldırdı, ‘Hey Yüce Allah’ım! Savaşa gidiyorum. Karımın karnındaki evladım sana emanettir’ dedi ve çıktı gitti. Dört ay sonra ise kadıncağız doğurmadan öldü. Semt halkı tarafından getirilip bu mezarlığın bir yerine gömüldü. Fakat kadıncağızın karnındaki çocuk sağdı. Yavrucak anasının gömülüşünden üç gün sonra dünyaya geldi. Annesinin vücuduna tırmandı, göğsüne yetişti ve meme emmeye başladı. Bir hafta sonra kadının kocası seferden döndü. İlk işi evine koşmak oldu. Fakat evde ne karısını ne de çocuğunu bulabildi. Herkes ona karısının öldüğünü söylüyordu fakat o “Ben karımı da çocuğumu da Allah’a emanet ettim” diyordu.

Semtin erkekleri onu aldılar, karının mezarına götürdüler. Posbıyıklı yiğit, taze ve kabarık toprağa düşüp hemen kulağını dayadı, aşağısını dinledi. Kabirden incecik bir çocuk sesi geliyordu. Yeniçeri, ‘Bre kazma kürek verin! Evladım aşağıda sağdır’ diye haykırarak fırladı. Semt erkekleri şaşkın bir halde mezarcının kazmasını küreğini kaptılar. Derhal toprağı açtılar. Gördükleri manzara karşısında gözleri yuvalarından dışarı fırladı, dilleri tutuldu. Çünkü açılan çukurda küçücük bir insan yavrusunun, anasının sağ memesini emmekte olduğunu gördüler. Ölü kadının vücudu çürüdüğü halde, sağ memesi taptaze sapasağlam kalmıştı.

Evliya Çelebi’nin anlattığına göre bu çocuk delikanlı çağına geldikten sonra ulema sınıfına sokulmuş, sözü dinlenir bir adam olmuş. Sultan Ahmet devrinde ölünce de yine anasının kabrine gömülmüş. Ölü oğlu anlamına gelen Meyyitzade lakabı silinmemiş.”

Evliya Çelebi’nin anlattığı bu olay gerçekten yaşanmış mıdır? Bilinmez. Önemi de yoktur. Bu hikayeler bir devrin dilini, zihninin işleyişini, olaylara bakışını göstermesi açısından mühimdir. Toplumun ve devrin zihni yapısı, bakış açısı, dili bilinmeden geçmişe dair birçok konu anlaşılmaz.

Karınca Huzura Varınca’dan aldığım iki örnek pasaj eserin muhtevasını göstermesi açısından yeterli gelmeyebilir belki ama bir fikir vereceği de muhakkak. Geçmişimizden sahneler izlemek istemek isteyenler için bir başucu kitabı.