Tahir Ayne : Doğaçlama Masal Müziği ve Çocuk Şarkıları

Doğaçlama Masal Müziği ve Çocuk Şarkıları

Şarkıları, masal müziğini ve çocuk şarkılarını sevgili John Berger'in Hoşbeş isimli kitabında geçen şu ifadeler ile tarif etmek istiyorum:

Şarkılar kötü akıbetleri ve geri dönüşleri, karşılamaları ve vedaları anlatır. Başka türlü söylersek: şarkılar bir yokluğa söylenir. Onların ilhamını yokluk vermiştir ve yokluğa hitap ederler. Aynı zamanda (aynı zamanda lafı burada özel bir anlam kazanır) şarkının paylaşılmasıyla yokluk da paylaşılır ve daha az keskin, daha az yalnız, daha az sessiz bir hal alır. Bu asıl yokluğun, şarkının söylenmesi sırasında, hatta söylendiğinin hatırlanması sırasında “azalması” toplu halde bir zafer duygusuyla yaşanır. Bazen mutedil bir zaferdir bu, çoğunlukla da örtülü bir zafer.

Kendimi bir şarkının sıcak kozasına sarıp,” demiş Johnny cash, “her yere gidebilirdim; kimse beni yenemezdi.”

Masalların dünyasına müzik yapma fikri 2013 yılında Alakır Nehri Kardeşliği dayanışmasının bir etkinliğine katılmam ile ortaya çıktı. Etkinlikte Senem Çelikkol isimli bir oyuncu sahneye çıktı ve yere oturup Murathan Mungan’ın Cenk Hikayeleri isimli kitabından anlatmaya başladı. Yanımda enstrümanım setar vardı ve bir anda seyirci koltuğumdan kalkıp sahneye doğru gelerek-size eşlik edebilir miyim?- diye sordum. Setar eşliğinde anlatımı müzik ile birlikte gerçekleştirdik. Aradan birkaç gün geçtikten sonra - Türkiye'de masal anlatanlar var mı? - diye merak ettim. İnternette araştırmaya başladım. İki isimle karşılaştım. Önce Nazlı Çevik Azazi’nin bazı yazılarını takibe aldım. Masallar ve hikâyeler ile ilgili paylaşımlarına dikkatimi verdim. Ardından masal anlatımı ile ilgili sahne sanatları yapan birilerinin olup olmadığına baktım. Judith Liberman ismini çok defa internette görmeye başladım. O yıllarda küçük buluşmalar ile masallar anlatıyordu. Bir yandan çok sevdiğim müzisyen hocamız Tugay Başar ile sahne aldığını gördüm. Bir müddet geçtikten sonra Judith ile sosyal medyadan iletişim kurdum ve süreç bizi beraber sahne sanatları yapmaya doğru götürdü. 5 yıla yakın bir süre onlarca şehre gidip yüzlerce sahne gösterisi yaptık.

Masalların ve bu tür buluşmaların yaşama bir hizmet olduğunu düşünüyorum. Bunu bir rüyam ile anlatmak isterim.

Masal ve Müzik çalışmalarında masalların dünyasına girdikçe yaşama bakışımda dönüşümler meydana geldi. Masallarda kahramanların aldıkları yolculuklar, inişler ve çıkışlar insanın öz varlığına dair bazı yansımalar oluşturuyor. Her şeyi masallara yorup bir falcılık rolünü derinden hissedemiyorum. Fakat her insanın yaşamdaki olaylarda olduğu gibi masallar ile özdeşleştiği durumlar olabilir.

Dünyadaki savaşlara ve çocukluğumdaki duyduğum savaş seslerine dair içimde derin dertlerimin olduğunu fark ettiğim zamanlarda masallar ile karşılaştım.

2016 yılında Kadıköy Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde Judith Liberman ile sahneye çıkmadan önceki gün bir rüya gördüm. Rüyada masal gecesi olacaktı. Ben ve Judith içerde masala hazırlanırken kapıda bekleyen ve insanları içeri alan kambur, yüzünde kocaman izleri olan, kısa boylu, burnu büyük, kafasında komik bir şapkası olan tombul bir adam vardı. Yanında ise büyük bir fırın vardı. İçinden alevler çıkıyordu. Bilet sistemi biraz farklıydı. Masalı dinlemek için sadece savaşan insanlar gelmişti ve içeriye girmenin tek şartı silahları, insanlara ve canlılara zarar veren her malzemeyi teslim ederek içeriye girmekti. İçeri giren herkes silahlarını tek tek kambur adama veriyordu. O da tüm silahları ateşe atıyordu. Katılaşan kalplerin birer birer yumuşadığı bir rüyaydı. Bu rüya benim için çok etkili bir imge idi. O rüya ile birlikte özgürleştiğimi hissettim. Masalların dönüştürebilme gücünü o rüyadan sonra daha net hissettim. Geçmiş zamanlarda köy köy dolaşan hikaye anlatıcılarının rolü içimde biraz daha ulvi bir noktaya ulaştı.

Masallara müzik yapmayı sahne sanatlarının bir parçası olarak görüyorum. Müzik burada olmazsa olmaz noktada durmamalı. Burada esas görev anlatıcının kendisindedir. Müzik o anlatımın önüne geçmemelidir. Masallara müzik yaparken öncelikle masalın iskelet halini oluşturuyorum. Masaldaki dönüşümler, ani gelişen olaylar, masalın seyrini değiştiren anlar önemli sahne anlarıdır. Bunun dışında, o iskeleti yaşama kavuşturan şey ise masalın duyguları ve ruhudur. Duyguları iyi yakalayıp ve anında müziğe aktararak anlatım ile eş tutmak önemli yer tutuyor.

Anlatıcının ve müzisyenin doğaçlamaya açık olması ise her şeyi akışkan bir hale getiriyor. Hata yapmaya izin vermek ve sahnede kendini olduğun gibi kabul etmen gerekiyor. Mükemmellik algısı o ruhu zayıflatıyor.

Masal müziği çalışmalarını eskisi kadar yoğun yürütmemekteyim. Yaşamımdaki farklı müzik projelerinin yoğunluğu sebebiyle belli zamanlarda sahne alabilmekteyim.

Masal müziklerinin yanı sıra çocuk şarkıları üzerine de çalışmalar yürütüyorum. Çocuk şarkılarının eskiden nasıl olduğuna dair bir fikrim yok. Fakat hissettiğim bazı şeyler var. Çocuk şarkıları adına yapılan her çalışmanın kendi içinde bir emeği var ve bu emekleri önüme alıp bu iyi ya da bu kötü demeyi kendimde hak görmüyorum. Sadece pedagojik açıdan bazı görüş ayrılıklarım var. Yüksek sesli, çocukların ruhlarını sürekli yüksek enerjide tutan, içeriğinde özensiz sözleri barındıran müzikleri yapmamayı tercih ediyorum. Bu temel düşünceler doğrultusunda Gülbahar Pay ve Taner Baba arkadaşlarım ile sazlambaç adında çocuk şarkıları yapan bir oluşum kurduk. Buradaki amacımız çocukların doğal enstrüman sesleri ile buluşmalarını sağlamak ve geleneksel enstrüman tınılarını tanımalarına da alan açmak. Çünkü bir çocuğu sürekli elektronik altyapılı müziklere maruz bıraktığımız zaman müzikal estetik algılarını zenginleştiremediğimizi düşünüyorum. Çocuğun saz, ud, lavta, gitar, panduri, pentatonik flüt, ukulele, rebab, arp vb. birçok enstrümanın doğal sesini duyabilmesi lazım. Yaş döneminin ihtiyaçlarına göre pentatonik gamların kullanılmasını önemli buluyorum. Sözleri yazarken hayatın olumsuzluğu üzerinden gidip geleceğimizi çocukların kurtaracağına yönelik ifadelerin olmaması gerektiğini hissediyorum. Çünkü çocuklar güvenli bir dünyada yaşamayı hak ediyor. Çocuklara bu dünyayı güzelleştirme sorumluluğunu yükleyemeyiz. Bu sorumluluk biz yetişkinlere ait bir meseledir. Doğadan örnekler kullanarak çocukların yaşadıkları zor dönemleri daha atlatabilir hâle getirebiliriz. Çünkü dünya her zaman çocuklara güvenli bir alan sunamıyor. Savaşların ve felaketlerin içinde güven zemini tamamen yıpranmış bir yaşam da bu hayatın gerçekliğidir. Böyle bir durumda hayal ve gerçeklik arasındaki sağlıklı bir zeminde buluşmak gerekiyor. Travmalara maruz kalmış ya da bir felaket sonucu her şeyini, güven zeminini yitirmiş çocuklara sıcağı sıcağına hadi gidelim konserler verelim, yüksek müzikler açıp oynatalım şeklinde yaklaşmak iyi hissettirmiyor. Böyle zamanlarda çocukların ihtiyaçlarını gerçekten iyi gözetmek gerekiyor. Çünkü her çocuğun ihtiyaçları özeldir. Bu anlayış ile Sazlambaç çocuk şarkıları projesi bizim için sadece müzik yapan bir oluşum değil. Çocuk bakışını önemseyen, çocuğu tüketici ya da seyirci gibi görmeyen bir oluşumdur.

Sazlambaç projesi pedagojik zemini koruyarak, doğal ve geleneksel sesleri tınlatmaya, aynı zamanda dünya dillerinden geleneksel çocuk şarkıları örneklerini çocuklara ve çocuk bakışını içinde taşıyan yetişkinlere sunmaya devam edecektir.

Tahir Ayne Müzisyen, Eğitmen